Endülüs'ün Unutulmaz Cerrahı Ebu'l-Kasım el-Zehravi

Endülüs'ün Unutulmaz Cerrahı Ebu'l-Kasım el-Zehravi, Göz Çukurunun(Orbita) Blow-Out Travması ve Kırığı,Keratokonus,Retinoblastom,Nistagmus,Tavuk Karası(Gece Körlüğü),Behçet Hastalığı,Uveit,Çocuklarda Gözyaşı Kanalı Tıkanıklığı,Çocuklarda Şaşılık,Göz Kuruluğu

Endülüs'ün Unutulmaz Cerrahı Ebu'l-Kasım el-Zehravi

Prof. Dr. Kadircan KESKİNBORA

Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi

1163 tarihli Konsil’de alınan karardan sonra, papalık tıpla ilgili bütün okulları kapattırmıştı. Ortaçağ Avrupası’nda hekimlik yasaklanırken, Avrupa’nın İslâm dünyası aynı çağda dev adımlar atıyor, büyük doktorlar yetiştiriyordu. Bu hekimlerden biri, Ebu’l-Kasım el-Zehrâvî idi. O dönemde ilim ve kültür seviyesi en yüksek olan Kurtuba (Cordoba) Üniversitesi’nde öğrenim gördü.

Zehrâvî, Müslüman cerrahların babası olarak kabul edilir. Endülüs Emevi halifelerinden Üçüncü Abdurrahman ile, ondan sonra yerine geçen İkinci Hakem devrinde saray hekimi olarak da çalıştı. Zehrâvî, İslâm dünyasında İbn ül-Heysem, Bîrûnî ve İbn Sînâ gibi XI. yüzyıl bilim adamları arasında yer alır. Zehrâvî her ne kadar tıbbın çeşitli dallarıyla ilgilenmişse de daha çok cerrahi sahasında başarılı ve meşhurdur.

Tam adı, Ebu’l Kasım Halef İbn el-Abbas el-Zehrâvî olup, Batıda Albucasis olarak bilinir. 936′da Kurtuba’nın yakınlarındaki Zehrâ’da doğdu. İslam çağının en tanınmış cerrahlarından biri oldu; zengin, anlamlı ve özgün katkılar verdiği, dolu dolu uzun bir tıbbi kariyerden sonra, 1013′te öldü.

Tıp bilimini farklı yönlerini kapsayan otuz bölümden oluşan “El-Tasrif” isimli, ünlü kitabı vardı. Dağlama, mesaneden taş atılması, hayvanların incelenmesi, ebelik, kan durdurucu maddeler ve göz, kulak ve boğaz cerrahisi dahil onun tarafından gerçekleştirilen operasyonları esas alarak cerrahi tedavilerin çeşitli yönlerini tanımlayan, cerrahi üzerine üç ciltten oluşmaktadır. Bir tıp ansiklopedisi niteliği taşıyan kitabı, her biri çeşitli alt bölümlerden (bab) oluşan otuz kısımdan (makale) meydana gelmiştir. İlk makalede genel tıp bilgileri ve esasları, ikinci makalede baştan ayaklara kadar 325 hastalık, bunların belirtileri ve tedavileri, üçüncü makaleden yirmi beşinci makaleye kadar basit ve mürekkep ilâçlar ve hazırlanması, yirmi altıncı makalede her hastalığa uygun gelen besin maddeleri, yirmi yedinci makalede bitkisel ve hayvansal gıdaların ve basit ilâçların özellikleri, yirmi sekizinci makalede madensel, bitkisel ve hayvansal ilâç tabletlerinin yapımı, yirmi dokuzuncu makalede ilâç adları, aynı özelliğe sahip muadilleri, kullanım süreleri, ağırlık ve hacim ölçüleri, otuzuncu makalede cerrahî konusu işlenmiştir. Zehrâvî’nin 1000 yılında tamamladığı Kitâb üt-Tasrîf, geniş ölçüde, daha önce ortaya konan Yunan ve İslâm tıp kaynaklarına dayanmakla birlikte bilgin-yazarın yaklaşık elli yıllık kişisel deneyimlerinin sonuçlarını vermesi bakımından önem taşımakta, özellikle cerrahî operasyonlara dair açıklamaları ve içerdiği alet resimleriyle öne çıkmaktadır. Kitâb üt-Tasrîf, İslâm dünyasından çok Batı’da etkili olmuş, birçok Batılı hekim bu eserden alıntı yapmıştır. Eserin özellikle cerrahiye dair otuzuncu bölümü Latince’ye çevrildikten sonra yazma nüshaları İspanya, İtalya ve Fransa’da yayılmıştır. Bundan başka, cerrahideki ilk, özgün ve önemli buluşları sebebiyle de iyi tanınmaktadır. Ölü ceninin atılması ve ampütasyon dahil, birkaç hassas operasyonu mükemmelleştirmiştir.

            El-Tasrif, ilk olarak Orta Çağda Cremonalı Gherard tarafından Latince’ye tercüme edilmiştir. Bu, Avrupa’daki birkaç editör tarafından takip edilmiştir. Kitap, kullanımdaki ya da onun tarafından geliştirilmiş, cerrahi aletlerin çok sayıda diyagramlarını ve resimlerini içermekteydi ve birkaç yüzyıl kadar Avrupa ülkelerindeki tıp müfredatlarının bir parçasını oluşturmuştur. Müslümanların cerrahiden çekindikleri görüşünün aksine, El-Zehrâvî’nin El-Tasrif’i bu uygulamalı bilim dalı için muazzam bir koleksiyon tedarik etmiştir.

Endülüslü cerrah Ebu’l-Kasım (öl. 1013), bir ailede birçok va­kada gözlediği hemofili hastalığıyla ilgili yaptığı açıklamalarla tıp bilimini zenginleştirdi.

Ebu’l-Kasım, Percival Pott (1713-1789)’tan 700 yıl önce arterit ve omurga tüberkülozu hastalıklarını araştırdı. Omurga tüberkülozuna daha sonra, İngiliz Percival Pott’a atıfla “Pott hastalığı” ya da “Pott Musibeti” adı verilecektir.

Ebu’l-Kasım, cerrahide, yaraların dağlanması, mesanedeki taşların parçalan­ması, insanlar ve hayvanlar üzerinde anatomik incelemeler gibi, pek çok yenilik yapmakla kalmadı, Yunanlıların geri bir düzeyde bı­raktıkları kadın hastalıkları alanında yeni yöntemler ve araçlar da geliştirdi. Doğuma yardımcı olan yeni müdahale yöntemleri buldu; el veya diz vakalarında bebeğin ayaktan ya da ters gelmesi ya da ilk kez kendisinin müdahalede bulunduğu, yüzüyle gelmesi vakala­rında da yeni yöntemler geliştirdi. Bebeğin ters gelmesi durumunda müdahale etmek gerektiğini ilk söyleyen odur. Oysa Soranus ve on­dan öncekiler bundan kesinlikle kaçınmışlardı. Bebeğin ters gelme­si şimdi Stuttgartlı jinekolog Walcher (1856-1935)’e atıfla “Walcher Durumu” diye adlandırılmakta ve doğum müdahale ile gerçekleştirilmektedir. Dölyolundaki taşın cerrahi müdahaleyle alınması­nı da Ebu’l-Kasım öğretti.

Dölyolunun yapay olarak genişletilmesi­ni sağlayan ve böylece doğumu büyük ölçüde kolaylaştıran aletler icat etti. Ağız ve çenedeki çarpıklıkları tedavi etmeyi öğrettir. Po­liplerin çıkarılmasında çengel uyguladı ve bir hizmetkârına başarılı bir nefes borusu ameliyatı yaptı. Büyük Fransız cerrahı Ambroise Pare’ye muazzam ününü sağlayan, 1552 yılında ilk kez onun tarafından yapıldığı sanılan büyük damarların bağlanmasını, aslında bu dâhi Fransız’dan tam altı yüzyıl önce Arap Ebu’l-Kasım bulmuş ve böylece ampütasyonları da önemli ölçüde geliştirmişti.

            Açık kırıklarda yaranın bakımı için, yumuşak maddelerle dol­durmaya özen gösterdiği alçı sargısını kesip bir pencere açma yön­temini de ilk kez Ebu’l-Kasım uyguladı. Batılı cerrahların, göz ve diş hekimlerinin boş ellerine, çok önemli ve çok gerekli araçları veren de yine odur.

            O, yetişmekte olan cerrahlara, farklı dikiş tarzlarını, karın ya­ralarında sekiz dikişi, iki iğne ve bir iplikle yapılan dikişi, ayrıca kedi bağırsaklarıyla yapılan dikişi, bağırsak yaralarında katgüt dikişi yapmayı öğretti. Bütün yaraların dikilmesi sırasında, özellikle göbeğin altındaki bölgedeki cerrahi müdahalelerde, öncelikle kalçaların ve ayakların yukarıda tutulmasını önerdi. Batı, bu Müslüman bilgin-yazardan devralıp uyguladığı bu pozisyona, 20. yüzyılın başlarında, başarılı Alman cerrahı Friedrich Trendelenburg’un (1844-1924) adını verecektir. Bu başarılı Müslüman cerrah ise nadiren hatırlanmaktadır.

KAYNAKLAR

  • Sezgin F. İslamda Bilim ve Teknik. Cilt 4. İstanbul: İBB Kültür A.Ş. Yayınları. 2008:1-35.
  • Istanbouli MN. The history of Arabic medicine based on the work of Ibn Abi Usabe’ah. 1203-1270. London: Loughborough University Press. 1981, pp.85-90.