İslam Bilim Tarihi Açısından Miladi 1150 Yılı

İslam Bilim Tarihi Açısından Miladi 1150 Yılı, Göz Çukurunun(Orbita) Blow-Out Travması ve Kırığı,Keratokonus,Retinoblastom,Nistagmus,Tavuk Karası(Gece Körlüğü),Behçet Hastalığı,Uveit,Çocuklarda Gözyaşı Kanalı Tıkanıklığı,Çocuklarda Şaşılık,Göz Kuruluğu

İslam Bilim Tarihi Açısından Miladi 1150 Yılı

İSLAM BİLİM TARİHİ AÇISINDAN Miladî 1150 YILI

Prof. Dr. Kadircan KESKİNBORA

Bahçeşehir Ü. Tıp F. Öğretim Üyesi

Abbasilerin İran Coğrafyasında hakim hale gelmesiyle Sasaniler, Abbasilerle mücadeleye girişmemek için Kuzey Hindistan coğrafyasına ulaşarak bölgeye hakim hale gelmişlerdi. Abbasilerin hâkimiyet altına aldığı coğrafyalardaki yerel kültürel yapının yerine Arap kültürünü öne çıkartıyorlardı. Samaniler de bir anlamda kendi kültürlerini yaşatabilmek için yeni bir devlet kurma ihtiyacı hissetmişlerdi. Böylece, Gazneliler’in tarih sahnesine çıktığı coğrafya olan Kuzey Hindistan bölgesi, 900’lü yıllardan itibaren Samani Devletinin kontrolü altındaydı. Samaniler, bir yandan da İslamiyet’i yayma ve İç Asya’da yaşayan Müslüman toplumları tebaası haline getirme gayreti içerisine girişmişlerdi; Türklerin yoğun olarak yaşadıkları İç Asya ve Maveraünnehir bölgelerine yakın olmaları nedeniyle yeni Müslüman olmuş ya da henüz Müslüman olmamış Türk Boylarını bünyesinde katarak güçlenmeye başladılar. Vali, komutan ve idareci olarak ön plana çıkan Türkler, kültürel yapıları gereği boy-budun teşkilatlanmasına göre yaşayıp tabi oldukları boy sistemini terk etmemiş, teşkilatlanmalarını kendi liderleri etrafında devam ettirmişlerdi.  Samani Ordusunda önemli görevler üstlenerek savaşlara yön verip devletin yönetimine doğrudan etki etmeye başladılar. Samani Devletinde, 950’li yıllarda önemli iç karışıklıklarla karşı karşıya kaldı. Saraydaki entrikalar, etkin makamların anlaşmazlıkları, valilerin karmaşadan yararlanarak giriştikleri yasal olmayan hareketleri kontrol edilebilir olmaktan çıkarmıştı. Bu tarihlerde, Samanilerin en nitelikli gücünü oluşturan Horasan Orduları’nın başında Alptegin adlı bir Türk kumandan bulunuyordu. Alptegin, kendisine bağlı kalan Türk Kökenli askerleriyle birlikte Samani Hâkimiyeti altında olmayan, o zamanlarda önemsiz bir kent olan Gazne şehrine çekildi. Alptegin, kendisine bağlı askerleriyle, Gazne dolayında Levikler adıyla anılan yerel yönetimin üzerine yürüyerek Gazne topraklarındaki hâkimiyetlerine son verdi ve hüküm sürdükleri coğrafyaya sahip çıkarak Gazneliler Devletinin temelini atmış oldu (962).

Bu yeni Türk Beyliği, zamanla hem Samani Devletinin hem de Karahanlılar Devletinin içerisinde yaşayan Türk Boylarının tabi olmasıyla giderek kalabalıklaştı. Bulundukları coğrafyanın ciddi bir dış baskıya ve mücadeleye sahne olmaması da Gazneliler’in büyümesini hızlandırdı. 977’de başlayan Sebük Tegin’in 20 yıllık uzun hâkimiyeti döneminde tam anlamıyla bir Devlet Haline geldi, Gazneliler için en parlak dönem, “Mahmut” dönemiyle başladı (998).

Gazneliler, Karahanlılarla eşzamanlı olarak giriştikleri taarruzlarla Samanileri yıkınca, toprakları bu iki devlet tarafından sahiplenildi.  Böylelikle iki büyük Türk Devleti, Karahanlılar ve Gazneliler sınır komşusu oldular. Maveraünnehir ile Horasan arasında bulunan Seyhun Nehri sınır kabul edildi (1001). Mahmut, hazırlık seferlerinden sonra Hindistanın en güçlü kenti olan Pencab’ı ele geçirerek Kuzey Hindistan Coğrafyasını tam anlamıyla hâkimiyeti altına almış oldu (1005); Hindistan seferlerini 30 yıl boyunca kararlılıkla devam ettirdi. Gazne Ordusunun geldiğini haber alan yerel hükümdarlıklar adeta savaşmadan şehirlerini teslim ediyordu. İç Asya ve Hazar bölgesi de Karahanlılar ve Selçuklular ile İslam coğrafyasına dahil edilmişti.

Gazneliler, Mahmut’un muazzam fetihleriyle çok zenginleşmiş, şehirleri gönenmişti. Karahanlılar ve Selçukluların himayesindeki bilgin ve sanatçıların ülkeye katkılarını bilen Mahmut bütün çevre yörelere haber salarak bilgin ve sanatçıları sarayında himaye etme isteğini tebliğ etmişti. Yeni saraylar, camiler, külliyeler, kütüphaneler, medreseler inşa edildi. Gazne, Bust ve diğer şehirler de bilim ve kültür yuvaları haline geldi. Bu parlak dönem, 1040’taki Dandanakan hezimetinden sonra sarsıldı. Selçuklular Gazneliler üzerinde politikalarını şekillendiren bir unsur haline geldi; Gaznelileri bir nevi vilayet gibi idare ediyordu. 1117’de Behram Şah, Selçukluların himayesi ve desteğiyle Gaznelilerin Sultanı olabilmişti.

Bu dönemde Afganistan’ın Gur bölgesinde kurulan bir devlet olan Gur halkı ve emirleri, Herat’ın doğu ve güneyinden geçen kervanları vurmak ve savaşmakla hayat süren bir kavimdi.  Selçukluların desteği olmadan ayakta durması mümkün olmayan Gazne Şehri, Selçukluların korkusundan Gazne’den çekilmek zorunda kalan Gurluların taarruzlarına maruz kalıyordu.

Gurlu Sultanı İzzeddin Hüseyin’in yedi oğlu vardı. Babasının ölümü üzerine kendi hissesini beğenmeyen Kutbüddin Muhammed topraklarını kardeşlerinden Bahâeddin Sam’a terkederek Gazneli Sultanı Behram Şah’a katılıp ona hizmet etmeyi tercih etti. Kısa sürede kendisini sevdiren Kutbüddin yetenekleriyle dikkati çekiyordu. Bundan hoşlanmayan bazı kimseler Behram Şah’ı onun aleyhinde kışkırtınca Kutbüddin zehirlenerek öldürüldü. Bu olay, Gurlular ve Gazneliler arasında düşmanlık başladı.

Kardeşinin bu şekilde öldürüldüğünü öğrenen Seyfeddin Sûrî intikam almak için Behram Şah’ın üzerine yürüdü, Gazneliler’i mağlûp etti (1148). Behram Şah kaçarak canını kurtarabildi. Gazne’de kalan Seyfeddin Sûrî, idaredeki hâkimiyetini sağlamlaştırıp halkın ve eşrafın güvenini kazandığına kani olunca maiyetini geri gönderdi. Bu arada kendisini toplayan Behram Şah düzenlediği büyük bir ordu ile Gazne’ye taarruz etti. Yapılan savaşta Seyfeddin ve veziri mağlûp edilerek öldürüldüler. Gurlu tahtına Alâeddin Hüseyin geçti (1149). Büyük bir kararlılıkla yola çıkan Alâeddin, Behram Şah ile arka arkaya üç defa savaştı ve her defasında onu mağlûp etti. Behram Şah Pencab’a kaçarak canını kurtarabildi. İntikam hırsıyla gözü dönen Alâeddin, Gazne’yi yağmalayarak yedi gün yaktı. Bütün mimari eserler, kütüphaneler, bahçeler tahrip edilirken binlerce insan öldürüldü (h.545/m.1150-51). Gazneli sultanların türbeleri  yıkılarak hemen her şey ateşe verildi. Gazne eşrafı da öldürülerek kanları ile ıslanan toprak, bir kale yapımında kullanıldı. Öldürülen kardeşlerinin intikamını bu şekilde aldığına kanaat getiren Alâeddin muhtemelen Gaznelilerle dost olan Selçuklulardan çekindiği için Gazne’den ayrıldı. Gazneliler’in diğer önemli bir merkezi olan Bust da aynı şekilde yağma ve tahrip edildi. Yol boyunca uğradığı diğer Gazneli şehirlerini de tahrip etti.  Bu yüzden Alâeddin “Cihansûz” (dünyayı yakan. Sûz:yakıcı,yakan) namı ile meşhur oldu.

İslam Uygarlığının 3 evresinden ikincisi Yükselme dönemidir. Bu altın dönemin bitiş tarihi olarak iki tarih verilir: 1150 ve 1258. 1150 yılı, yukarıda hazırlayıcı etkenleri ve ayrıntıları verilen olayda,  birçok bilim ve kültür kentinin yakılması ve yağması sonunda bilimsel etkinliklerin bittiği tarihi işaret eder. Bilindiği üzere, bilim ve sanat etkinlikleri özgür, barışçıl, güvenli ve huzurlu ortamlarda himaye ve destekle gelişip serpilebilir.

Kaynaklar:

  1. Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedisi. 5.cit İstanbul:Meydan Yayınevi, 1971:44-6.
  2. Cihansûz Alâeddin. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. 7.cilt İstanbul:Diyanet Vakfı Yayınları, 1988:544-5.