Ortaçağda Mimar-Mühendislerinin Saygınlığı
Ortaçağda Mimar-mühendislerinin Saygınlığı
Prof. Dr. Kadircan KESKİNBORA
Bahçeşehir Ü. Tıp Fakültesi Öğ. Üyesi
Ortaçağda iyi bir gelirin yanında başka ayrıcalıklara da sahip olan küçük bir meslek grubu yer alıyordu. Bunlar o zamanın mimar-mühendisleriydi.
- ve 14. yüzyıllarda, günümüzdeki gibi mimarlık, yapı mühendisliği, makine mühendisliği, yüklenicilik, taşeronluk biçiminde kendini gösteren kurumsallaşmalara benzer ne bir mesleki uzmanlaşma ne de işler ayrılığı söz konusuydu. Ortaçağda yapı ustabaşısı, yapının her aşamasına ilişkin uygulamaları iyi bilen, onları yakından izleyip denetleyen, gerçekten işinin uzmanı bir kimseydi. Bunlar mühendis oldukları kadar mimardılar. Rönesans’a dek işlev ve konumlarında herhangi bir değişiklik gündeme gelmedi.
Ortaçağda, mimarlara olan gereksinim o denli fazlaydı ki, bunlar kendi koşullarını işverene kabul ettirebiliyorlardı. 1129’da Lugo Katedrali’nin Başmimarı Raymond, enflasyon nedeniyle kaygılanınca, ücretinin ağırlıklı olarak malla ödenmesi koşulunu başpiskoposa kabul ettirerek kontratına yazdırmıştı: yılda 6 gümüş mark, 36 top kumaş, 17 çeki odun, gereksinimi kadar ayakkabı ve tozluk, ayda 2 şilin, 1 ölçü tuz ve 1/2 kg mum.
Raymond akıllı birisiydi. Parasal açıdan onun kadar zeki olmayan diğer mimarlarsa borç içinde ölmüşlerdi. Kralın yapı ustası, Gloucester’lı John, 1260 yılında öldüğü zaman krala en azından 80 mark, yani 53 paund 6 şilin 8 peni borcu vardı; oysa John’un bir arazisi, üç evi ve bir malikanesi vardı. Kral sürekli olarak Gloucester’li John’a ayrıcalıklar tanımış, armağanlar vermişti. Onu kimi vergilerden muaf tuttuğu gibi, iş gezilerinde ücretinin iki kat ödenmesini buyurmuştu. Ayrıca, hem kendisine hem karısı Agnes’a cins sincap kürkünden ikişer giysinin yanı sıra, fıçılarla şarap vermişti.
1277-1295 arasında Galler’in kuzeyindeki on yeni kalenin yapımını üstlenen Saint George’lu James’e 1284’te ömür boyu sürmek üzere, yılda 54 paund, 15 şilin tutarında çok yüksek bir ödenek ayrılmıştı. Daha sonra, yine ömür boyu elinde tutabileceği 25 paund 16 şilin 6 peni değerinde olduğu söylenen bir beylik arazi verilmişti. O dönemde 20 paund değerinde bir arazi mülkiyetinin bir kimseye şövalye olma hakkını elde etmesine yettiği düşünülürse, bunun olağanüstü bir gelir olduğu anlaşılır. Eski metinlerde Saint George’lu James’e kimi zaman le machoun (duvarcı), kimi zaman machinator (makineci), kimi zaman da ingeniator (mühendis) denilmektedir. Ünlü şatoların muhtemel tasarımcısı olmasının yanı sıra, İnşaat Mühendisi, Savaş Donanımları Yapımcısı gibi mesleki unvanlarla da anılmaktaydı.
lngeniator (mühendis) sözcüğü çoğu kez değişik bir anlama bürünerek, askeri binaların yapımı konusunda uzmanlaşan kimseler için kullanılmaya başlanmıştır. Katedraller ya da kasaba kiliseleri tasarımcısı olan mimarlara, mühendis denmiyordu ama bunlar mühendislik konusunda askeri yapılar üzerine uzmanlaşmış meslektaşlarından aşağı kalmıyorlardı. Ortaçağ insanı kemerlerin, kulelerin komşu kentlerdekilerden daha yüksek, daha görkemli yapılar olması özlemlerini mimar-mühendislerin bu çalışmalarıyla gideriyordu. O günlerde insanlar dünya çapında rekorlar peşindeydiler. Ne var ki bu tutku, Beauvais Katedrali’nin yaklaşık 47,7 metre (on dört katlı bir bina) yüksekliğindeki koro tonozunun 1284’te yıkılarak yerle bir olmasıyla sona ermişti. Bu bağlamda Ortaçağ rekoru, yaklaşık 142 metre (kırk katlı bir bina) yüksekliğindeki Strasburg Kulesi’nce kırılmıştı. Sonraki altı yüz yıllık dönem boyunca, hiçbir taş yapı bu rekora yaklaşabilmiş değildi. Mühendisler yapılarını güçlendirmek amacıyla demir kullanmayı denemişlerse de, Eyfel Kulesi’nin yapıldığı 19. yüzyılın son çeyreğine dek bunu başaramamışlardı.
189 metre yüksekliğindeki Londra Postanesi’nin yapıldığı 1960’lara değin, Strasburg’un rekoru kırılamadı. II. Dünya Savaşı sonrasına kadar Londra göklerini tırmalayan Saint Paul Katedrali’nin kulesi, üstünde yükselen haçın tepesine dek yalnızca 111 metredir. Yine Londra’ya ilişkin bir tanıtma kılavuzunda, Saat Kulesi’ni 6 metre aşarak, 117 metrelik bir yüksekliğe tırmanan Victoria Kulesi’nden hayranlıkla söz edilmektedir. Londra Hilton Oteli’nin 97,5 metre yükseklikteki çatı barı ise, Strasburg Kulesi’nin yanında cüce gibi kalmaktadır.
Ortaçağ insanı, çoğu çağdaş Avrupalı gibi gökdelenleri estetik yoksunu yapılar olarak görmüyordu. Zamanın mimar-mühendislerine, günümüz astronotlarına ya da olimpiyat şampiyonlarına olduğu gibi, birer kahraman gözüyle bakılması, herhalde onların mesleki beceri ve başarılarının bir sonucuydu. Çağdaş mimar ve mühendislerin hiç biri, Ortaçağ mimarlarının kazandığı saygınlığa, onura erişebilmiş değildir.
Ortaçağda, özellikle 13. yüzyılda, böylesine büyük sanatçılar, anıtsal kitabelerle, ya da halkın kolayca görebileceği bir yere nakşedilmiş yazıtlarla onurlandırılırlardı. Notre-Dame’da yapının güney kanadının tabanına, bu kanadın mimarının anısına büyük boy kabartma harflerle kazınmış 8 metre uzunluğundaki bir kitabede şunlar yazılıdır: “Başmimar Jean de Chelles, İsa’nın Annesi adına bu esere 1258 yılı 14 Şubat günü başlamıştır.”
Çoğu Ortaçağ katedrallerinin orta yerindeki sahanı enlemesine kateden taştan bir labirent bulunurdu. Bunların, günümüze dek gelen tek örneği, Chartres Katedrali’nde olup, yaklaşık 18 metre çapındadır. Ortaçağda bu labirentlerin kutsal topraklara giden hac yolunu simgelediğine inanılıyordu. Bu simgesel ilişki o günlerin inancında o denli kökleşmişti ki, labirenti emekleyerek geçmek bir ölçüde kutsal bir anlam taşır olmuştu. Katedrale girdikten sonra labirent girişine gelen inanmış kişiler, emekleyerek, labirentin orta yerinde bulunan yuvarlak ya da sekizgen biçimli bir plakaya dek ilerlerlerdi. Bu plakada, sanılacağı gibi İsa, Meryem, havariler ya da başka din önderlerinin adları değil, o görkemli katedrali yapan mimar-mühendislerin portreleri yer alırdı. Portrelerin yanı başlarında da, bunların kimlikleri ve binanın yapımı sırasındaki görevlerine ilişkin bilgiler bulunurdu.
Kaynaklar
Fitchen J. The Construction of Gothic Cathedrals: A Study of Medieval Vault Erection. Oxford:Clarendon Press, 1961, pp. xi,xii.
Harvey J. English Medieval Architects, A biographical dictionary down to 1550. Londra: Batsford. 1954, pp. 112-116.